İTTİHAK VE TERAKKİ FEDAİLERİNDEN YENİBAHÇELİ ŞÜKRÜ BEY

14 Şubat 1878 yılında Ruslar ile olan savaşı bahane ederek Meclis-i Umumi’yi tatil edip, Anayasayı yürürlükten kaldıran Abdülahmit, Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile başlayan anayasal süreci sonlandırmış fakat İmparatorluğun Batı’lı devletler karşısındaki siyasi, askeri ve teknik alandaki geriliğini aşabilmek amacı ile 18. yüzyıl sonlarından itibaren başlattığı bazı adımları takip etmek zorunda kalmıştır. Kendi iktidarını ayakta tutabilmek için özellikle eğitim alanındaki “kurumsal modernleşme”yi[1] devam ettirmiştir. 1827 Tıbbiye, 1834 Harbiye, 1859 Mülkiye ve kurulan diğer mekteplerin sayısı bu zorunluluk nedeni ile arttırılmış ve eğitim müfredatlarında daha modern usullerin kullanılması yoluna gidilmiştir. Bahsedilen eğitim kurumlarında yetişen gençler arasında yeni fikirlerin kabullenilmesi ve bu fikirlerin yayılması çok daha hızlı olmuştur. Yeni eğitim müfredatları çağdaş fikirlere kapı aralamış ve bu fikirler okullarından mezun olan gençler tarafından İmparatorluğun bir çok yerine yayılmıştır. Teknik ve yöntemsel yaklaşımlarda modern fikirlerin üstünlüğü tutucu değerlerin de terkedilmesini hızlandırmıştır.

Özgürlük, anayasa, meşrutiyet gibi fikirler ile bu okullarda tanışan gençlere göre bütün felaketlerin sorumlusu meclisi tatil eden ve Meşrutiyet’in sembol ismi Mithat Paşa’yı boğdurtan Abdülhamit’tir. “Hükümet-i hâzıranın adalet, müsavat, hürriyet gibi hukuk-i beşeriyeyi ihlal eden ve bütün Osmanlıları terakkiden men’ ile vatanı ecnebi yedd-i tasallut itizabına düşüren usul-i idaresine”[2] karşı 1889 yılında mücadeleye girişen Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyetinin kurucularının çoğu, ve sonraki süreçte istibdata karşı mücadele eden kadrolar bu kurumlardan yetişmişlerdir.

İşte bu kurumlarda yetişenlerden birisi de 1881 yılında İstanbul Yenibahçe’de doğan Şükrü Bey’di. Burdur’un Sarıkeçili aşiretine mensup olan babası, Guraba-i Müslimin Hastanesi Başhekimi Albay Hacı Mustafa Bey’di.[3] Annesi Medine Muhafızı Çerkez Osman Paşa’nın akrabasıydı ve “Hanım” diye tanınmaktaydı. Kendisi gibi ünlü bir Teşkilatı Mahsusacı olan kardeşi Nail Bey ile mahallede “Hanımın oğulları” olarak anılmaktaydılar.[4] Koca Mustafa Paşa Askeri Rüştüyesi’nden sonra Edirne İdadisi’ni bitirmiş, 1901 yılında Harbiye Mektebi’ne girmiştir.[5] Ömer Seyfettin ile sınıf arkadaşı[6] olan Şükrü Bey, 1903 yılında piyade teğmen olarak mezun olduktan sonra 3. Orduda görevlendirilmiştir. Ardından da 1904 yılında Kavala Redif Taburu Bölük Komutanlığına atanmıştır. Düyunu Umumiye’nin siyasi ve ekonomik tahakkümünün yoğunlaştığı bu dönemde batılı devletlerin kışkırtma ve desteği ile İmparatorluk içindeki ayrılıkçı hareketler gittikçe güçlenmiş ve özellikle Balkanlarda yoğun bir çetecilik faaliyetine girişmişlerdir. Şükrü Bey, Kavala’da bu ayrılıkçı unsurların oluşturduğu çetelere karşı verdiği mücadelede önemli başarılar elde etmiştir.[7] Şükrü Bey’in Balkanlar’da, 2. Orduda görevli olduğu 1906 yılında Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kurulmuştur. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti 1907 yılında Avrupa merkezli faaliyet yürüten Ahmed Rıza önderliğindeki Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile birleşmiş ve Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak istibdata karşı mücadeleye devam etmiştir. Özellikle 2. ve 3. Ordu subayları arasında hızla örgütlenen Cemiyet’in “fedai” grubunda abisi Nail Bey ile Yenibahçeli Şükrü Bey’de yer almıştır.[8]  Meşrutiyetin yeniden ilan edildiği 1908 yılında Şükrü Bey üsteğmen olarak Bandırma Taburuna atanmıştır. 5 Kasım 1909 yılında Mahmut Şevket Paşa Harbiye Nazırı iken Piyade-i Endaht Mektebi açılmış ve Şükrü Bey aynı yıl düzenlenen atış yarışmasında birinci olmuş ve bu başarısı nedeni ile 1910 yılı başında Atış Okuluna öğretmen olarak atanmıştır.[9] Atış okulunda görevli olduğu 1910-1913 yılları arasında Avusturya’ya atış eğitimine gönderilmiş ve burada 3 yıl kadar eğitim almıştır. Burada yapılan atıcılık yarışında birinci olmuş ve bu başarısı dolayısı ile Padişah Reşat tarafından Murassa Kılıç ile ödüllendirilmiş, Avusturya’dan dönmeden önce Almanya’dan alınan silahların getirilmesi için görevlendirilmiştir. 1914 yılında Harbiye Nazırı olan Enver Paşa’nın yaverliği görevine getirilmiş ve aynı yıl rütbesi yüzbaşılığa yükseltilmiştir. 1914 yılında kurulan Teşkilat- Mahsus’da görev almıştır. Sarıkamış Harekatında Enver Paşa’nın yanında savaşan Şükrü Bey, seferberlik döneminde 143. Alay Birinci Tabur Komutanlığına atanmış ve taburu ile Çanakkale Anafartalar Muharebesi’nde savaşmıştır. 1915 yılında Mebusan Meclisi Muhafız Birliği Tabur Komutanı olmuş, 1917 yılında Hücum Taburu eğitim alması için Avusturya ve Almanya’ya gönderilmiştir. Döndükten sonra Erenköy’de Hücum Taburu’nu kurmuş, önce Hücum Şubesi Başkanvekili sonra da Başkanı olarak görevlendirilmiştir.[10] Birinci Dünya Savaşı’nda Avusturya, Almanya ve Osmanlı makamlarından birçok ödül almıştır. Mütarekenin hemen öncesinde, Ekim ayında İsveç askeri heyeti Nadir Ağa çiftliğine yerleşen Hücum Taburu’nu ziyaret etmiş ve Şükrü Bey İsveç Birinci Şövalye Nişanı ile ödüllendirilmiştir. [11]

Mondros Mütarekesi sırasında yerli Rumların Ayasofya’ya ilişkin planlarını engellemek amacı ile İstanbul sokaklarında aldığı tedbirler nedeni ile göze batan Hücum Taburu’nun adı, aynı zamanda İzzet Paşa’nın sadrazamlığının devamını sağlamak amacı ile yapılan darbe planlarında da geçer.  Şükrü Bey’in anlattığına göre, İzzet  Paşa’ya istifasını geri çekmesi teklif edilir. Vahdettin’in bunu kabul etmemesi durumunda da Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na iktidarı kaptırmamak amacı ile gerekirse Hücum Taburu ile sarayı basmayı teklif ederler, fakat bu teklif İzzet Paşa tarafından kabul edilmez. Bu sürecin sonunda göze batan Hücum Taburu dağıtılır ve Şükrü Bey Endaht Mektebi’ne tayin edilir.[12] Maltepe’de bulunan bu okul mütareke sonrasında Milli Mücadeleyi desteklemek amacı ile kurulan Karakol Grubu için önemli bir nokta olacaktır.

Mütareke sonrası Talat, Enver ve Cemal Paşa’nın da aralarında bulunduğu İttihatçı önderler ülkeyi terketmişlerdir. İTC’nin önderlerinin ülkeyi terketmeden önce yaptıkları bir toplantıda aldıkları karar gereği, Talat Paşa, Kara Kemal’e İttihatçıları bir arada tutmak amacı ile gizli bir örgüt kurma emri verir. Kara Kemal bu emri Kara Vasıf ile görüşür ve bu görüşmede isimlerindeki kara lakabından esinlenerek Karakol parolası ile örgütlenme kararı alırlar.[13] İlk kurucuları Kurmay Albay Kara Vasıf, Davavekili Refik İsmail Bey ve emekli Yüzbaşı Baha Said Bey’e Kel Ali, Yenibahçeli Şükrü, Çerkes Reşid ve Sevkiyatçı Rıza Beylerin’de eklenmesi ile Karakol Cemiyetinin ilk faaliyet gurubu oluşturulur.[14] Başlangıçta, mütareke sonrası dağılan ve örgütsüz kalan İttihatçıları toparlamak amacı ile kurulan bu yapı daha sonra Milli Mücadeleyi destekleyen bir Cemiyete dönüşmüştür. Karakol Cemiyetinin faaliyetleri arasında propaganda, örgütlenme ve istihbarat çalışmaları yapmak, silahlı birlikler ve çeteler kurmak, mühimmat ve malzeme tedarik etmek gibi görevler vardır.[15]

Mütareke sonrasında işgal kuvvetlerinin desteği ile Maramara Bölgesi’nde yoğun bir çete faaliyetine girişen Rum ve Ermeniler bölge halkına yönelik yoğun bir saldırı başlatmışlardı. Köyleri basıyor, soygun yapıyor, halkı göçe zorluyorlardı. Özellikle İngiltere ve Yunanistan’ın desteği ile bölgede faaliyet yürüten Rum çeteleri işgali kalıcılaştırma ve Megali İdea hedefini hayata geçirme amacı güdüyorlardı. Geyve- Üsküdar arasındaki bölgede yoğunlaşan bu çete faaliyetlerini engellemek, İstanbul ile Anadolu arasındaki bu hattı güvende tutumak Milli Mücadele açısından hayati bir öneme sahipti. Üsküdar’dan başlayıp Bolu’da biten bu hatta Karakol Cemiyeti, Menzil Hattı demiştir. Bu hat bölgesinde faaliyet yürütmek amacı ile oluşturulan Menzil Grubunun başına da Yenibahçeli Şükrü Bey getirilmiştir. Şükrü Bey bu hattı şöyle tarif etmiştir: “Menzil taşkilatımızın ilk kademesini Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi teşkil ediyordu. Tekkenin Şeyhi Ata Bey başta olmak üzere bütün tekke mensuplarıyla mukaddes yolumuzun en aziz ve fedakar yolcularından bulunuyorlardı… Menzil güzergahımız, Üsküdar’da bu Özbekler Tekkesi, Merdivenköy; Kartal’da Samandıra, Kurnaköy; Gebze’de Ağren (aslında Akviran), Köseler, Tepeköy, Kırçali’den Arifiye ve Lefke’ye ulaşıyordu.” [16] Karakol Cemiyetinin Üsküdar Grubu ve Kocaeli ve Havalisi Kuva-yı Milliye Kumandanlığı da Şükrü Bey’in komutasındaydı. Öncelikle hattı güvene almak için silahlı gruplar oluşturulmuştu. “Gebze’ye Yahya Kaptan, Kadıköy mıntıkası’na Veysel Orhan, Şile’ye Yusuf Ziya, Kartal’a İhsan, Beykoz’a Murat Korsan, Kefken’e İpsiz Recep kumandan oldular.”[17] Bu gruplar da kendi bölgelerinde seyyar birlikler oluşturmuştur. Böylece bütün bölgede yoğun bir silahlı örgütlenme ağı yaratılmıştır. Bölgede işgal kuvvetleri ile işbirliği halindeki çetelere karşı yine ünlü çetecilerden ve eski İttihatçılardan yararlanılarak oluşturulan bu gruplar Rum ve Ermeni çetelerine karşı büyük başarı göstermiş ve bir çoğu etkisiz hale getirmiştir. Menzil Grubu, Başta Maltepe Endaht Mektebindeki silahlar olmak üzere Anadoluya çok sayıda mühimmat kaçırmıştır. Halide Edip’in verdiği bilgileri göre 320 makineli tüfek, 1500 tüfek, 200 sandık mermi, 10.000 üniforma bu bunun bir kısımıdır.[18] Yine İstanbul’dan Anadolu’ya Menzil Grubu aracılığı ile çok sayıda askeri ve sivil kadro kaçırılmıştır. İsmet Paşa, Halide Edip, Cami Bey, Kazım Bey (Orbay), Yunus Nadi, Hamdullah Suphi, Bekir Sami, Hacım Muhuttin Bey, Trabzon mebusu Şükrü Bey ve Mehmet Akif bunların bir kısımdır.[19] Şükrü Bey anılarında, İstanbul ve Ankara arasındaki bu hattı kesmeye çalışan İngiliz birliklerine ve “Kocaeli mıntıkasını, yerli hıyanet çetelerinden temizlemiş olmakla beraber Doğuya doğru ilerledikçe padişah davası güden Abazhalara” [20] karşı uzun süren bir mücadele yürütüldüğünü anlatmaktadır.

Ali Fuad Paşa, Karakol Grubu’nu ve menzil hattındaki faaliyeti şöyle anlatmıştır: “Bu grubun İstanbul ve Anadolu arasında muntazam bir menzil hattı kurmuş oldukları malumdu. Bu menzil hattı hakikaten mühim bir teşkilattı. Grubun başında Yenibahçeli Şükrü Bey olmak üzere bir çok kıymetli arkadaşlar bulunuyordu… Cemiyet, İstanbul’u Anadolu’ya bağlayan Kocaeli yolunu daima elinde bulundurmak ve kontrol altında tutmak için çaba harcamıştı. Başta Şile Yeniköy’ü olmak üzere, Bakkalköy, Paşaköy ve yöresi Rumları, İngiliz ve Yunanlıların yardımı ile ayrı ayrı müteaddid çeteler teşkil ettikleri gibi, İzmit bölgesinde de kuvvetli Ermeni çeteleri kurulmuştu. Geyve Boğazı’nda bazı Rum köyleri de bunların hareketilerine katılmışlardı. İzmit, Sapanca, Adapazarı, Hendek ve Düzcede’ki Çerkesler ve bilhassa Abazalar, padişah yanlısı bir kuvvet olarak teşkilatlandırılıyordu.”[21]

Milli Mücadele’nin içerisinde yer alsa da bazı İttihatçılar’ın gizli bir gündemi olduğu, yurt dışında bulunan İttihatçı liderler ile irtibat halinde Milli Mücadelenin seyri konusunda Heyet-i Temsiliye’nin çalışmalarına zarar verebilecek adımlar atmaya başladıkları anlaşılıyordu. Mustafa Kemal Paşa Nutuk’da  Erzurum Kongresi kararlarını uygulatmaya çalıştıkları bir dönemde Karakol Cemiyetinin Tüzüğünün ve Yönetmeliğinin komutan ve subaylara dağıtıldığını ve bazı komutanların bu dildiriyi kendisinin dağıttığını ve gizli işler çevirdiğini sandıklarını söylemiştir. Dağıtılan Nizamnameye göre Karakol Cemiyeti’ni açığa vuranlar, tehlikeye atanlar, programdan sapanlar idam edilecektir. Ayrıca Nizamname’de “milli ordu”dan bahsedilmiş ve Başkomutan, Kurmay Heyet, Komutanlıkların seçilmiş ve tayin edilmiş olduğu belirtilmiştir. Mustafa Kemal Paşa şöyle devam etmiştir: “Herhalde, bu hareket tarzı doğru değildi. Herkesi idam ile tehdit ederek bilinmeyen bir merkezin, bilinmeyen bir başkomutanın, bilinmeyen birtakım komutanların emirlerine uymak mecburiyetinde bırakmaya kalkışmak çok tehlikeliydi. Gerçekten de, bütün ordu mensuplarında biribirlerine karşı bir güvensizlik ve korku başladı. Söz gelişi, herhangi bir kolordu komutanının, ‘benim komuta etmekte olduğum kolordunun acaba bilinmeyen gizli komutanı kimdir? Bu gizli komutan ne vakit ve nasıl komutayı ele alacak ve bana ne gibi bir işlem uygulayacak’ gibi haklı birtakım kuruntulara kapılması ihtimalden uzak değildi.”[22] Yine Nutuk’tan bu derneğin kapatılasının istendiğini fakat çalışmaya devam ettiğini anlıyoruz:“Sivas’ta Kara Vasıf Bey’e bu gizli merkezin, gizli başkomutanın ve gizli büyük kurmay hey’etinin kimler olduğunu sorduğum zaman, ‘hepsi siz ve arkadaşlarınızdır’ karşılığını vermişti. Bu beni büsbütün şaşırtmıştı. Böyle bir karşılık elbette akla yatkın olamazdı. Çünkü, bana asla böyle bir örgütlenmeden kimse söz etmiş ve iznimi de almış değildi. Bu derneğin, sonradan, özellikle İstanbul’da yine aynı adla faaliyetini sürdürmeye çalıştığı anlaşıldıktan sonra, kuruluşunda ve bununla ilgili olarak bize vermek zorunda kaldıkları bilgilerde samimiyet bulunabileceği iddia edilemez.”[23]Kurtuluş Savaşı’nın bıçak sırtında ilerlediği, çok hassas dengelerin söz konusu olduğu bir ortamda savaşın liderliği konusunda bir tartışmanın ve oluşabilecek bir ikiliğin büyük bir yıkıma neden olacağı muhakkatı. İstanbul hükümetinin ve işgal kuvvetlerinin, Kurtuluş savaşı önderleri hakkında İttihatçı oldukları propagandası yaptıkları bir ortamda bu tarz çalışmaların Kurtuluş Savaşına zarar vereceği görülüyordu. Tüm bu nedenlerle delegeler bir tedbir olarak ve padişah yanlılarının propagandalarını engellemek amacı ile Sivas Kongresinde İttihatçılık ile bağları olmadığına dair yemin etmişlerdir.

Fakat 8 Ocak 1920 tarihinde Yahya Kaptan’ın öldürülmesi ve Karakol Cemiyeti kurucularından Baha Said’in 11 Ocak 1920 de Bakü’de Karakol Cemiyeti ve Uşak Kongresi Heyet-i İcraiyesi adına Bolşeviklerle bir anlaşma imzalaması Karakol Cemiyetinin kapatılması zorunluluğunu doğurmuştur. Mustafa Kemal Nutuk’unda Cemiyet’in teşkilatını genişletmeye çalıştığını anladığı zaman tedbir alma zorunluluğu hissetiklerini belirtmiştir. Bu nedenle 12 Mart 1920 tarihinde Çanakkale Müstahdem Mevki Komutanı Şevket Bey’e çektiği telgrafta İstanbul örgütenmesinin yetersiz olduğunu, bunda dağıtılan Karakol Cemiyeti Nizamnemesinin etkili olduğunu, insanları ürküttüğünü söylemiş ve fikirleri birleştirmek gerektiğini bunun için de Müdafa-i Hukuk Nizamnamesinin etkin şekilde uygulanmasının tedbir olarak yeterli olacağını belirtmiştir.[24]

Mustafa Kemal, Yahya Kaptan olayını da çok önemsemiştir. 8 Ocak 1920’de öldürülen Yahya Kaptan, Gebze bölgesinde Kuva-yı Milliye komutanlarındandır. Balkanlarda çetecilik faaliyetleri yürütmüş, Yakup Cemil’in Enver Paşa’yı devirip yerine Mustafa Kemal’i geçirmek istediği söylenen darbe girişimine adı karışmış, tutklanmış ve sürgüne gönderilmiş, Kurtuluş Savaşı başlayınca Kuva-yı Milliye’ye katılmış, Kocaeli bölgesinde etkili bir mücadele yürütmüştür.[25] Nutuk’ta verilen bilgi ve belgelere göre Yahya Kaptan 4 Ekim 1919 tarihinden önce Mustafa Kemal ile bağ kurmaya çalışmıştır: “’Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne

Dün İzmit’ten tavsiye edilen Yahya benim. Yarın akşam Kuşçalı telgrafhanesinde emrinizi bekliyorum.’

Kuşçalı, Üsküdar ile Gebze arasında bir köydür. Gerçekten de Yahya Kaptan, bana İzmit’te teşkilâtımız tarafından tavsiye edilmişti. 4 Ekim 1919 tarihinde Kuşçalı merkezinden şu telgrafı aldım: ‘Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne

Önemli ve çok ivedi Bendeniz, size iki gün önce İzmit’ten tavsiye edilen Yahya’yım. Emriniz üzere, telgraf başında emirlerinizi almaya geldim. En geç yarın akşama kadar Kuşçalı telgrafhanesindeyim.’Yahya’.

Anlaşıldığına göre, Yahya Kaptan, İstanbul’dan telgrafının çekilmediğini anlayınca, kendisi daha Kuşçalı’ya gelmeden, bu telgrafı Kuşçalı merkezine göndererek çektirmiş. Ben de şu emri verdim ‘4.10.1919

İzmit Merkezi Vasıtasıyla Kuşçalı Telgrafhanesi’nde Yahya Efendi’ye

Bulunduğunuz bölgede güçlü bir teşkilât kurunuz. Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey vasıtasıyla, bizimle bağlantı sağlayınız. Şimdilik hazır bulununuz. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Mustafa Kemal’”[26] Yahya Kaptan bu talimattan sonra Gebze Kuvayı Milliye Komutanı ünvanı ile faaliyet yürütmeye başlamıştır. Bu Mudafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kontrolünü kabul ettiğini göstermektir. Olayı Nutuk’ta bütün ayrıntıları ile anlatan Mustafa Kemal’in son ana kadar Yahya Kaptan’ı kurtarmaya çalıştığı anlaşılmaktadır: “Bu haber üzerine, İzmit’teki Tümen Komutanlığı’ndan, 7 Aralık 1920 tarihli şifre ile, makine başında durumu sorduk. Eğer bu haber doğru ise, ‘İstanbul’dan geldiği bildirilen birlik komutanına, Yahya Kaptan’ın bizim adamımız olduğunu, eğer bir kusur ve kabahati varsa, tarafımızdan gereğinin yapılmasının tabiî bulunduğunu, Yahya Kaptan’ın sarılmasına ve tutuklanmasına hiçbir şekilde razı olmadığımızı bildiriniz’ dedik.”[27]

Yenibahçeli Şükrü Bey ise anılarında Yahya Kaptan’ın tasfiye edilmesinin gerekli olduğunu ısrarla anlatmış, Yahya Kaptan’ın naaşı başında geçen bir olayı aktarırken bu sonucu olumlu karşıladığını şöyle belirtmiştir: “Sarsıla sarsıla ağladığımı, hamdolsun hayatta olan o zamanki arkadaşlarım bilirler. Hatta bunlardan birisi bana: -Ne ağlıyorsun yahu, ağlanacak adam mı? deyince – Evet, ölmesi lazımdı. Fakat ölüsünün başında aülanacak adamdı, dedim.”[28]

Anılarına bakarak Şükrü Bey’in tüm bu sürecin merkezinde olan kişilerden olduğu anlaşılmaktadır. Kuşçubaşı Eşref’in 2 Ocak 1920’da Maltan’dan kaçarak Karakol Cemiyeti’ne katılmak amacı ile İstanbul’a geldiğini ve ilk görüştüğü kişinin Yenibahçeli Şükrü Bey olduğunu görüyoruz.[29] Rauf Bey Karakol Cemiyeti’nin önde gelenlerinden Kaymakam Kemaleddin şifresi ile Ali Fuat’ın komutanı olduğu 20. Kolordu’ya bir telgraf çekmiş ve Kuşubaşı Eşref ile görüştüğünü, Yahya Kaptan’ın öldürülmesi sonrası oluşan boşluğu doldurması amacı ile İzmit- Kartal arasındaki bölgenin komutanlığını üstlenmeyi kabul ettiğini bildirmiştir. Mustafa Kemal ise 23 Ocak 1920’de Kuşçubaşı Eşref’e Tümen Kumandanı Rüştü Bey aracılığı ile çektiği telgrafta görev bölgesini Bolu- Kartal’ı da dahil ederek genişlettiğini ve Heyet-i Temsiliye’ye bağlı olduğunu bildirmiştir. Fakat ilerleyen süreçte Kuşçubaşı Eşref’in gerekli irtibatı kurmaması, telgrafla gelen emirleri cevaplamaması Karakol Grubu’nun ARMHC’nin çizgisi dışında bazı tasarrufları olduğunu göstermektedir.[30] Sonraki süreçte anlatılacağı üzere Kuşubaşı Eşref üzerinde başka bir hiyerarşi daha fazla etkilidir.

Yaşanan bu gerilimin ardından İstanbul’un işgal kuvvetleri tarafından resmen işgal edilmesi ve Kara Vasıf’ın tutuklanması Karakol Cemiyeti’nin kapatılması ile sonuçlanmıştır. “Kurulduğu Kasım 1918’den kapandığı Nisan 1920’ye kadar, özellikle Milli Mücadele’nin başından, zafere ulaşmasına kadar daima yurtsever bir kaygı ve çaba içinde bulunmuş; fedakar kadrosu ile daima Milli Mücadele’yi desteklemiş, Karakol Cemiyeti de, bazı mensuplarının yanlış tutum ve faaliyetleriyle zararlı işler yapmaya başlaması üzerine kapatılarak Müdafaa-i Milliye Teşkilatı’na katılmış ve Mim Mim Grupları’na dönüştürülmüştür.”[31]

Menzil hattında önemli işler yaptıklarını belirten Şükrü Bey, buradaki işlerin idaresini Dayı Mesut’a bıraktıktan sonra, Endaht Mektebi’nde ve Ürgünlü’de depo edilen silahları Kuşçubaşı Eşref çetesinin kontrolüne vererek, 16 Nisan’da Derbent- Arifiye yolu ile Geyve’ye yollattığını belirtir ve kendisinin de Şabanlar- Karacahisarı- Lefke yolu ile Eskişehir’e gittiğini söyler. Burada çok kalmayıp 26 Nisan 1920’de Ankara’ya geçer. Şükrü Bey, Mustafa Kemal ile görüştüğünü ve Enver Paşa’ya gitmek için izin istediğini ama Mustafa Kemal’in izin vermediğini söyler. 25 Mayıs’ta tekrar Eskişehir’e döner, burada Kuşçubaşı Eşref ve Çerkez Ethem’in abisi Reşit Beyle görüşür. Lazistan Kuva-yı Milliye Komutanı olarak atanan Şükrü Bey, 4 Haziran’da Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’dan bir mektup alır. Nuri Paşa mektupta zabitlere ihtiyacı olduğunu ve bunun için gerekli paranın da İstanbul’daki Azerbaycan Mümesilliği’nden temin edilebileceğini söylediği için, Şükrü Bey, İstanbul’daki Azerbaycan Mümessilliği ile görüşme imkanını araştırmak ve burada toplanan arkadaşlarını görmek için Bursa’ya gider.[32] Şükrü Bey’in İstanbul’dan ayrıldıktan sonraki adımlarının Enver Paşa’nın Anadolu’ya geçiş planları çerevesinde atıldığı görülüyor. Lazistan’a tayini de bu planlar çerçevesinde olmuştur. Lazistan’dan sonra 21 Kasım 1920’de Rize’de bulunan 11. Alay Komutanlığına atanmasına rağmen sürekli Trabzon’da bulunmuştur. Bura merkezli faaliyet yürütmesinin nedeni Enver Paşa ile daha rahat iletişim kurabilmektir: “Ben mesaimi bir alayın dar çerçevesi içine sıkıştırmaya değil, bütün bir mıntıkanın teşkilatına vermek istiyordum. Esasen bu maksatla gelmiştim. Ayrıca Enver Paşa ile hemen daimi bir temas halinde bulunuyordum.”[33] İttihatçıların Trabzon’da güçlü bir geçmişi vardır. Şükrü Bey’in abisi Nail Bey’in 1914 yılında Teşkilat-ı Mahsusa Trabzon murahhassalığı ile başlayan yoğun faaliyetler Bahattin Şakir, Kara Kemal gibi ünlü İttihatçılar tarafından sürdürülmüştür.[34] 1920 yılı sonlarında durum yine aynıdır, Küçük Talat, Nail Bey, Şükrü Bey, Halil Paşa buradadırlar: “Trabzon adeta bir İttihatçı merkezi durumuna gelmişti… Askeri erkandan Trabzon Tümen Komutanı Nuri Bey ve Binbaşı Fuat Bey, Halil Paşa’nın eski yaverleriydi; Yenibahçeli Şükrü Bey ve Nail Bey TM’ci ve Enver paşa’nın eski yaverleriydi; TMHC Başkanı Hacı Ahmet Efendi ise Trabzon’da Teşkilat-ı Mahsusa’nın eski temsilcisiydi; yine Cemiyet’in ileri gelenlerinden Yahya Kahya da eski bir TM’ci ve Enver Paşa’nın Trabzon’daki en güvendiği adamıydı.” [35] Nitekim Şükrü Bey’de Trabzon’a vardıklarında ilk olarak Barutçuzade Hacı Ahmet, Hacı Alizade Ömer, Yahya Kahya vb. ile görüştüklerini yazmıştır.[36] Şükrü Bey’in 17 Ekim 1920 tarihinde Enver Paşa’ya “Trabzon civarı sahib-i nüfuz eşhası umumen bizim elimizdedir… Topal Osman Ağa bize merbuttur… Emirlerini Ankara’da Eşref, Eyüp Sabri ve saireye yazdım. Erzurum’da Kazım Karabekir Paşa’dan tamamıyla muavenet göremiyoruz. Biraderle Küçük Talat bir gün evvel Sarıkamış’tan buraya hareket ettiklerini telgrafla bildiriyorlar… Yaverim Bekir Efendiyi gönderiyorum. Nezdinde bir şifre var. Bu şifreden Nuri Paşa, Kazım Bey ve Eyüp Sabri Beylerden başka kimsede yok.” [37] şekinde verdiği rapor ile atama süreci de netleşmektedir. Kazım Karabekir Paşa tarafından İsmet Paşa’ya çekilen 26 Mayıs 1921 tarihli telgraf atamayı sorgulamakta ve ” Şükrü, Enver’in yaveri idi. Lazistan’a gelmesi de şüphesiz Enver’le irtibat içindi. Emir altında sıkılan bu zat Enver’in vücudu ile nelere malik olmaz. Şayan-ı emniyet değildir. Enver’le irtibatı vardır. Rıza saftır. Şükrü tarafından ifsat edilebilir. Şarktan gelen Miralay Halit Bey’e karşı da teyakkuz lazımdır. Şükrü’yü vakti ile Lazistan’a teşkilat yapmaya saik olan sebep ve zat kim idi?”[38] demektedir. Mustafa Kemal Paşa Kazım Karabekir’e cevabında atamadan kendisinin haberi olmadığını, çeşitli yerlere yapılan görevlendirme önerileri sırasında Eyüp Sabri ve arkadaşları tarafından Şükrü Bey’in de Lazistan’a gönderilmesinin önerildiğini ve bunun İsmet Paşa tarafından kabul edildiğini yazmıştır.[39] Şükrü Bey’in 17 Ekim 1920’de Enver Paşa’ya yazdığı ve daha önce bahsettiğimiz raporda Eyüp Sabri’nin de bu faaliyetlerin içinde olduğu anlaşılmakta ve Lazistan’a atanma olayının bu faaliyetler çerçevesinde planlandığı anlaşılmaktadır.

Şükrü Bey anılarında, Nail Bey, Erzurumlu Cafer Bey, Ardahan mebusu Hilmi Bey’in şarkta örgütlenmek amacı ile 5 Aralık 1918 tarihinde Gül Cemal Vapur’u ile ayrılmaları öncesinde bazı kararlar aldıklarını ve irtibat için paralo belirlediklerini anlatmıştır. Enver, Talat ve Bahattin Şakir Beylerin Erzurum teşkilatına bıraktıkları şifreler ve İstanbul-Berlin-Moskova hattında haberleşmede kullanılacak şifreler ve Şükrü Bey’in ifade ettiği gibi Şarkta örgütlenme hedefleri[40] Karakol Cemiyeti ile ilgili Mustafa Kemal’in Nutuk’ta belirttiği endişelerin haklı olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Kuşubaşı Hacı Sami’nin Enver Paşa’ya 1 Ekim 1920’de yazdığı mektupta “Şükrü’nün davetine hanüz icabet edemeyeceğinizi ve bir müddet intizar edeceğinizi yazıyorsunuz.” demiştir. Şükrü Bey’in bu daveti, ögütlenmenin geldiği noktanın verdiği cesaretten kaynaklı olsa gerektir. 17 Ekim 1920 tarihinde Trabzon’dan Berlin’e Şükrü Bey tarafından Enver Paşa’ya gönderilen mektupta Trabzon’daki önemli şahsiyetlerin örgütlendiği belirtilmektedir.[41] Enver Paşa da Halil Paşa’ya yazdığı 5 Aralık 1920 tarihli mektup aracılığı ile Şükrü Bey, Kuşçubaşı Eşref, Sami ve Nail Beylere örgütlenmelerini tamamlayarak hazır bulunmaları emri vermiştir[42] Daha önce Şükrü Bey’in 17 Ekim 1920 tarihli mektubunda yaverini Enver Paşa’ya göndereceğini yazdığını belirtmiştik. Yaver Bekir Sıtkı, görüşme ve şifreleri ulaştırmak için Moskova’ya gitmiş fakat Enver Paşa o sırada Berlin’de olduğu için 12 Kasım’da gönderilmek üzere bir mektup yazmıştır. Mektupta Garp cephesine ilişkin bilgiler verilmektedir. Ayrıca Enver Paşa’nın Şükrü Bey’e 16 Ocak 1920 tarihinde para yardımı yaptığı da irtibatın uzun süredir devam ettiğini göstermektedir.[43] Yine Enver Paşa’nın Halil Paşa’ya yazdığı 28 Ocak 1921 tarihli mektupta, memlekette doğrudan kendilerine bağlı kişilerden oluşan bir parti kurmaları ve gerektiğinde vaziyete hakim olacak şekilde hazır olmaları noktasında Şükrü Bey’e talimat verdiğinden bahsetmektedir.[44] 25 Ocak 1921 tarihli Berlin’den İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı’nın İstanbul şubesine gönderilen mektupta da “İstanbul merkeziniz Trabzon’da Şükrü Bey ile daima yakın ilişkide bulunmalıdır.” denilmektedir.[45]

Enver Paşa 8 Şubat 1921’de Halil Paşa’ya yazdığı mektupta Anadolu’ya girişinin zorunlu bir hal aldığını, her yerden bu yönde davetler aldığını, Rusya Müslümanlarından oluşturacağı ve tamamen kendi komutasnda olacak bir kıta ile Anadolu’ya gireceğinden bahsetmektedir. Cavit Bey’e de 27 Mayıs ‘ta, Şükrü Bey, Halil Paşa, Canbulat, Hacı Adil ile görüştüğünü, değerlendirme yaptıklarını, Anadolu’nun halini hiç beğenmediğini, Ankara’nın şahsi diktatörlüğe yöneldiğini bu nedenle bir an evvel Anadolu’ya avdetinin gerektiğini yazar.[46]

Enver Paşa’ya bağlı olan İttihatçıların bu faaliyetleri Ankara Hükümeti tarafından takip edilmektekte, aralarındaki yazışmaların bir kısmı bilinmekteydi.[47] Bu durumu Şükrü Bey de anılarında Kars’ta bulunan ve Erkan-ı Harbiye Resilerinden Kafka Tümeni Kumandanı Kazım Paşa (Kazım Orbay, Enver Paşa’nın eniştesi) ile aralarındaki şifreli yazışmaların engellendiğini anlatarak ifade etmiştir. Bu ağın içinde yer alan Kazım Paşa Ankara’ya tayin ettirilir, Yenibahçeli Şükrü Bey’de Nisan 1921’de binbaşılığa terfi ettirilerek ve 38. Alay Komutanı olarak Batı Cephesine gönderilir.[48] Ankara tedbir olarak Halil Paşa, Küçük Talat, Nail Bey’in Trabzon’u terk etmelerini sağlar. Enver Paşa ile ilgili de basın yolu ile açıktan mücadele edilir. 13 Haziran 1921 tarihinde Hakimiyet-i Milliye’de çıkan “Eski Hesap” başlıklı makalede tüm süreç özetlenir, Halil Paşa ve Küçük Talat ile yapılan yazışmalar anlatılır, memleketi düşünüyorsa Mütareke döneminde memleket can çekişirken kaçmaması gerektiği vurgulanır ve“Kendi yıktığı Türkiye’yi milletin yüksek azim ve imanına inanan birtakım kimseler, ölümleri pahasına tamir ettikten sonra; dağılan orduyu toplayıp, düşen mukaddes bayrağı kaldırarak, onun bıraktığı enkaz içindeki canını ve istiklalini aşk ile müdafaa eden yeni bir Türkiye çıkardıktan sonra, tekra Anadolu’ya gelmek, hükümete karışmak ve milletin siretindeki eski tecrübelerini yenilemek istiyor… Hayır, Enver Paşa’yı Anadolu’ya çeken ne Türk düşüncesi ne de Türkiye muhabbetidir. Sadece hüküm sürmek arzusudur. Fakat artık yeter.” denir.[49]

Şükrü Bey, 22 Haziran’da alayı kumandan Salih Bey’e teslim eder. 23 Haziran’da Tevfik Bey tarafından, kendisine, İsmet Paşa adına Eskişehir civarında atış ve hücum talimgahı kurulması isteği bildirilir. Fakat bunun kendisini avutmak için söylendiğinin farkında olduğunu anılarında anlatmıştır. 16 Ekim’de 1921’de Alayı teslim almak için Karaman’a gider.[50]

Şükrü Bey 31 Ekim 1921’de İstanbul’da yapılan ara seçimlerde milletvekili seçilir. Mazbatası Meclise gönderilmez ve beş ay sonra seçim tekrarlanır. İkinci seçimde Nurettin Paşa’a kazanır. Fakat mecliste yapılan görüşmelerde Şükrü Bey’in mazbatasının daha önce onaylandığı için onun mebusluğu kabul edilir. 8 Haziran 1922’de Meclis çalışmalarına dahil olan Şükrü Bey İkinci Grup içinde yer almıştır.[51]

31 Temmuz 1921 tarihinde askerlikten emekli olmuştur.1923 seçimlerden İkinci Grubun tekrar aday göstermek istediği isimler arasında yer alır fakat seçilemez.

İlerleyen yıllarda  Şükrü Bey, Talat Hanım evlenir: “Beş yaşındaydım, babam öldüğünde (1924). Birkaç yıl sonra annem, babamın yakın arkadaşı ve evin sürekli müdavimlerinden Şükrü amca ile evlendi.” Bir dönem Enver Paşa’nın abisi Nuri Paşa’nın (Killigil) silah fabrikasında çalışan üvey oğlu Burhan Oğuz, Şükrü Bey’in bazı anılarını yayınlamıştır. Anılarda yer verdiğine göre İzmir Suikasti sırasında tutuklanan ve daha sonra serbest bırakılan Şükrü Bey, abisinin idamı nedeni ile hayata küser., Atatürk’e küskünlüğü de, Florya’da Şükrü Bey’i evinde ziyaret etmesinin ardından sona ermiştir.[52] 1942 yılında Talat Hanım’dan boşanan Şükrü Bey 1953 yılında ölmüştür.

KAYNAKÇA

Kitaplar

ADIVAR Halide Edip, Türk’ün Ateşle İmtihanı, Can Yayınları, İstanbul 2017

AKBAL İsmail, Milli Mücadele Döneminde Trabzon’da Muhalefet, Serander Yayınları, Trabzon 2008

AKSU Şener, Bireyin Tarihteki Rolü Açısından Yahya Kaptan, Kocaeli Üniversitesi Yayınları, Kocaeli 2003

ATATÜRK, Mustafa Kemal, Atatürk’ün Bütün Eserleri Nutuk I 1927 Cilt:19, Kaynak Yayınları, İstanbul 2015

CEBESOY Ali Fuat, Milli Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul 2000

GOLOĞLU Mahmut, Erzurum Kongresi, Ankara 1968

KARABEKİR Kazım, İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkanı, YKY, İstanbul 2020

LEWİS Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 2007

OĞUZ Burhan, Yaşadıklarım Dinlediklerim Tarihi ve Toplumsal Anılar, İstanbul 2000

SAFİ Polat, Eşref Kuşçubaşı’nın Alternatif Biyografisi, Kronik Kitap, İstanbul 2020

SEMİZ Yaşar- AKDAĞ, Yenibahçeli Şükrü Bey’in Hatıraları, Çizgi Kitabevi, Konya 2011

TANÖR Bülent, Osmanlı- Türk Anayasal Gelişmeleri, İstanbul 2017

TEVETOĞLU Fethi Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, TTK, Ankara 1991

YAMAUCHİ Masayuki, Hoşnut Olmamış Adam, Enver Paşa, Türkiye’den Türkistan’a, Bağlam Yayınları, İstanbul 1995

Dergi ve Web siteleri

ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk: https://www.atam.gov.tr/nutuk/karakol-cemiyeti

AYDOĞAN Erdal- ÖZKAN Asaf, “İstanbul’da Bir Ara Seçim: Yenibahçeli Şükrü Bey İle Nurettin Paşa’nın Mebusluğu Meselesi ve İstanbul Gizli Grupları Arasındaki Mücadele”, Belgi Dergisi, Sayı 3 (Kış 2012/1)

[1] Bülent Tanör, Osmanlı- Türk Anayasal Gelişmeleri, İstanbul 2017, s.167

[2] Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 2007, s.195-196

[3] İsmail Akbal, Milli Mücadele Döneminde Trabzon’da Muhalefet, Serander Yayınları, Trabzon 2008, s. 478

[4] Burhan Oğuz, Yaşadıklarım Dinlediklerim Tarihi ve Toplumsal Anılar, İstanbul 2000, s. 30

[5] Akbal, a.g.e, s.478

[6] Oğuz, a.g.e, s.569

[7] Rahmi Apak, Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, TTK, Ankara 1988, s. 19

[8] Yaşar Semiz- Ömer Akdağ, Yenibahçeli Şükrü Bey’in Hatıraları, Çizgi Kitabevi, Konya 2011, s. 13

[9] Semiz- Akdağ, age., 2011, s.14

[10] Akbal, age., 2008, s.478

[11]Semiz- Akdağ, age., s. 38

[12]Semiz- Akdağ, age., s. 40-41

[13]Fethi Tevetoğlu, Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, TTK, Ankara 1991, s. 4

[14]Tevetoğlu, age., s. 5

[15]Tevetoğlu, age., s. 8

[16]Semiz- Akdağ, age., s. 139

[17]Semiz- Akdağ, age., s. 85

[18]Halide Edip Adıvar, Türk’ün Ateşle İmtihanı, Can Yayınları, İstanbul 2017, s. 34

[19]Semiz- Akdağ, age., s.145

[20]Semiz- Akdağ, age., s. 138 ve 145

[21]Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul 2000, s. 414

[22]Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk: https://www.atam.gov.tr/nutuk/karakol-cemiyeti

[23]Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk: https://www.atam.gov.tr/nutuk/karakol-cemiyeti

[24]Atatürk’ün Bütün Eserleri Nutuk I 1927 Cilt:19, Kaynak Yayınları, İstanbul 2015, s. 304

[25]Şener Aksu, Bireyin Tarihteki Rolü Açısından Yahya Kaptan, Kocaeli Üniversitesi Yayınları, Kocaeli 2003, s.157

[26]Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk: https://www.atam.gov.tr/nutuk/yahya-kaptan-konusu

[27]Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk: https://www.atam.gov.tr/nutuk/yahya-kaptan-konusu

[28]Semiz- Akdağ, age., s. 122

[29]Oğuz, age., 2000, s. 33

[30]Polat Safi, Eşref Kuşçubaşı’nın Alternatif Biyografisi, Kronik Kitap, İstanbul 2020, s. 193-195

[31]Tevetoğlu, age. , 1991, s.19-20

[32]Semiz- Akdağ, age., s. 170, 171,172

[33]Semiz- Akdağ, age., s.184

[34]Akbal, age., 2008, s.49,50

[35]Mahmut Goloğlu, Erzurum Kongresi, Ankara 1968, s. 18-20

[36]Semiz- Akdağ, age., s.181

[37]Masayuki Yamauchi, Hoşnut Olmamış Adam, Enver Paşa, Türkiye’den Türkistan’a, Bağlam Yayınları, İstanbul 1995, s. 116

[38]Kazım Karabekir, İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkanı, YKY, İstanbul 2020, s. 112

[39]Karabekir, age., 2020, s. 118

[40]Semiz- Akdağ, age., s.46,47,48

[41]Yamauchi, age., 1995, s.108 ve 116

[42]Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa Cilt 3, Remzi Kitabevi, Ankara 1972, s. 598-599’dan aktaran; Akbal, age., 2008, s. 320-321

[43]Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa Cilt 3, Remzi Kitabevi, Ankara 1992, s. 525’den aktaran; Emel Akal, Milli Mücadele Başlangıcında Mustafa Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm, İletişim Yayınları, İstanbul 2012, s. 356

[44] Karabekir, age., 2020, s. 219

[45] Yamauchi, age., 1995, s.136

[46] Akbal, age., 2008, s. 228, 229, 230

[47]Bkz. Kazım Karabekir, İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkanı, YKY, İstanbul 2020

[48] Semiz- Akdağ, age., s.183,184 ve 248

[49] Hakimiyet-i Milliye, “Eski Hesap”, 13 Haziran 1921’den aktaran; Akbal, age., 2008, s. 336,337

[50] Semiz- Akdağ, age., s. 248-255

[51]Erdal Aydoğan- Asaf Özkan, “İstanbul’da Bir Ara Seçim: Yenibahçeli Şükrü Bey İle Nurettin Paşa’nın Mebusluğu Meselesi ve İstanbul Gizli Grupları Arasındaki Mücadele”, Belgi Dergisi, Sayı 3 (Kış 2012/1), s. 323- 341

[52] Oğuz, age., İstanbul 2000, s.29, 109, 110

Eski kitaplarınız, plaklarınız adresinizden değerinde alınır…  0545 975 99 10

Antika eşyalarınız, Osmanlıca belgeleriniz, hat, ferman ve el yazma kitaplarınız, eski kitaplarınız- ikinci el kitaplarınız, plaklarınız ve objeleriniz, tablolarınız adresinizden, değerinden alınır. Çeşitli nedenlerle kitaplarınızı ve eşyalarınızı elden çıkartmak istiyorsanız hurdacı yerine bizimle iletişime geçmenizi rica ediyoruz. Kitaplarınızı uygun fiyatlarla satın alıyoruz. Böylece kitaplarınız yeni okurlarla buluşmuş oluyor. Antika eşyalarınız değerini buluyor. Antika alan yerler, kitap alan yerler arıyorsanız doğru adrestesiniz.
İlginiz için şimdiden teşekkürler.